Devletleri ve toplumları ayakta tutan, geleceğe güvenle
taşıyan temel dinamikler vardır. Bunları sıralarken birini diğerine
tercih etmeye, birinin daha önemli diğerinin daha az önemli olduğunu da
söylemeye imkân yoktur. Aile, eğitim, din, ahlak, adalet v.b.
           
Bunların bir birleriyle yakın alakalı olduğu da bilinen bir gerçektir.
Aile sağlıklı olursa sağlıklı bir eğitim süreci gerçekleşir. Sağlıklı
nesiller ilk eğitimini iyi bir aile ortamında alırlar. Bilinen
ifadesiyle ‘aile terbiyesi’ almak çok önemlidir. Ahlakın en güzel
şekilde öğrenildiği yer ailedir. Çocuğa küçük yaşta sevgiyi, saygıyı,
cömertliği, haramı, helâlı, doğruluğu, dürüstlüğü aile öğretir. Aile
büyüklerinin bu konuda örnekliği ve hassasiyeti çok önemlidir. Çocuk
bunu ailede görerek yaşayarak öğrenir. Çoğu zaman bu durumun aile de
çocuk da farkında bile olmaz. Ve bunun büyük bölümü de altı yedi yaşına
kadar gerçekleşir. Bizler çoğu zaman, çocuğun huyu babasına, annesine,
dedesine, amcasına v.b benzer deriz. Hal bu ki çocuk aile içinde en çok
kimden etkilendiyse onun ahlakını ve davranışlarını benimser. Bu eğitim
çocukta en çok iz bırakan ve etkili olan eğitimdir, ama ne çocuk bunun
farkındadır, ne de aile büyükleri. O nedenle Cizvitler
(Misyonerlikleriyle ünlü bir Hıristiyan tarikatıdır.) çocuğu doğumundan
sonra yedi yaşına kadar bize verin, sonra alın siz ne yaparsanız yapın
derler. Belki abartılı bir yaklaşım gibi görülebilir. Ama yedi yaşına
kadar çocuklara verilen eğitimin etkisini ve kalıcılığını gösteren iyi
bir tespittir. Sonraki dönemlerde öğretmenlerin
örnekliği, yaşça kendilerinden büyük arkadaşlarının örnekliği etkilidir
ama bunların etkisi hiçbir zaman öncekiler kadar değildir.
Okullarda verilen ahlak eğitimi asla aile ortamında yaşanarak verilenin
yerini tutmaz. Okullarda daha çok teorik ahlaktan bahsedilir. Ahlakın
lafı edilir. Ahlakın bilgisinden çok yaşananı gerekir. Ahlakı ve ahlak
felsefesini bilen bir sürü ahlaksız olabilir. Okullarda ahlak eğitimi
verenlerin yapabileceği en önemli şey iyi bir örnekliktir. Hali ile
anlatması, dili ile anlatmasından daha önemli ve etkilidir. Ama mevcut
sistem içinde bunun da öğretmenden resmen talep edilmesi mümkün
değildir. Herkesin vicdanına ve insafına kalmış bir durumdur.
           
Tekrar başa dönersek, toplumları ayakta tutan temel hususların başında,
sağlam karakterli, ahlaki değerlere bağlı, güçlü inançları olan
insanlardan oluşması gelir. Bunu da sağlayacak ailedir. Gelecekte aile
yapısın koruyabilen, aileyi sağlıklı şekilde ayakta tutabilen toplumlar
ayakta kalacaktır. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocukların sayısının
o/o 50 yi geçtiği bir batı toplumunun yaşam tarzını örnek almak,
benzemeye çalışmak Türk toplumun geleceği için en büyük tehdittir.
Toplumumuzda boşanmaların artması, ailenin kutsiyetinin ortadan
kalkması, evlilik dışı ilişkilerin yaygınlaşması ve kabullenilmesi
(hatta çağdaşlık olarak algılanması) endişe verici bir durumdur. Tarih
boyunca bu toplumun kurduğu devletlerin yıkılması dış saldırılardan çok
ahlaki yozlaşmadan ve çürümedendir. Koskoca Osmanlı çınarı da böyledir.
Dış saldırılar işin görüntüsüdür. Çınarın özü sağlam olsaydı esen
rüzgârlar, fırtına da olsa yıkabilir miydi? Aslında bu evrensel bir
gerçektir de.

Kerim Toslak

Yukarıdaki soruyu sormaktaki maksadım, ülkemizde son zamanlarda yaşanan olayların bizim gördüğümüz ya da bize gösterilen boyutlarından başka boyutlarının olduğu iddialarının ortada dolaşmaya başlamasıdır. İlk anda önümüze konulan, bize gösterilen olayları düz bir mantıkla algılıyoruz.
Gördüklerimizden hareketle de sebep sonuç ilişkileri kurup, analizler
yapıp, ahkam kesiyoruz. Ama bir gün geliyor tesadüfen ya da tesadüfen
zannettiğimiz bir olayla da işin aslını öğreniyoruz ve ya bize
öğretiyorlar.
-
Susurluk olayı olarak tarihe geçen olay aslında tesadüfen oluşan bir
kaza değilmiş. Birileri tarafından bilerek ve isteyerek oluşturulmuş
bir olaymış.
Eylül darbesi olarak tarihe geçen olaydan öncesinede ülkenin her
tarafındaki anarşi ve kaos birileri tarfından bilerek ve isteyerek
oluşturulmuş. Bu olaylarda rol alanlar da farkında olamadan rollerini
oynamışar. Darbe zemini luşsun diye.
-
Ali kalkancılar, Müslüm Gündüzler Fadime şahinler de çakmayımış. Bir
dönem birilerinin amacına hizmet için sahnelenen bir filimde rol alan
oyuncularmış. Rollerini de gayet iyi oynamışlar, görevlerini yapmışlar.
-
Faili meçhul olarak bilinen bir çok cinayetin aslında failleri de malum
imiş ama bize meçhulmüş. Bize malum olsa duvar yıkılır altında
kalırlarmış.
Sıraladığım örnekler son otuz yılın tarihe geçecek olayları. Bu örnekler benim yazdıklarımın tersi de olabilir. Şimdiye kadar bildiğimiz şekliyle
olabilir. Faili meçhuller gerçekten faili meçhuldür. Şeyhler çakma
değil gerçektir. Darbenin zemini gerçekten gençlerin anarşist
olmasından ülkenin kaosa sürüklenmesinden dolayı kendiliğinden
oluşmuştur. Susurluk kazası da gerçekten kaza olmuş, ölenler kaza
sonrası doğal olarak ölmüşlerdir. Tarihi yazanlar bu olayları nasıl
yazacaktır. Bilginin, belegenin bu kadar bol olduğu bir dönemdeki
olayları, tarihçilerin doğru şekilde yazmaları çok da mümkün
görünmüyor. Gözümüzün önünde olan olaylar bunlar.
Geriye doğru gidip, son yüz yıla göz attığımızda, benzer bir çok tarihi olayı
aynı şekilde değerlendirebiliriz. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 31 Mart
olayı, Balkan Harbi, Edirne'nin işgali ve kurtarılması, 1. Dünya
Savaşına girişimiz, savaşın yönetilmesi, Milli Mücadele süreci ve
sorası, Serbest Fırka, Menemen, Şeyh Sait ayaklanması, Dersim Olayı, Çok Partili döneme geçiş ve 60 ihitilali.v.b. Bütün bunlar doğru şekilde
tarihçiler tarafında yazılabilmiş midir? Hangi tarihçi yazmıştır.
Günümüzdeki olayların bile iç yüzünü bilip doğru şekilde tarihini
yazmaktan aciz olduğumuza göre dünü ve öncesini yazanların doğru
yazdığına ne kadar güveneceğiz?
Aslında ben tarih okumayı çok severim. Ama okuduğum tarih kitaplarına da hep
kuşkuyla bakarım. Yakın tarihi anlatan kitaplarda en güvendiğim bölüm
kronolojidir. Olayların oluş tarihi ile ilgili bilgiler genelde
doğrudur. Bir de bizzat kendi yaşadığım olaylarla ilgili bilgilerime
güvenirim. Ne de olsa yaşlanıyoruz, biz de tarih olmaya başlıyoruz.
                                                             29/04/2009 Kerim TOSLAK 
| Copyright © 2001 İzvit Haber
Yönetim
rekmobi_23424212482.html